Bu sabah , neden bilmem , aklıma Sarman geldi.
Altmış sene öncesini anlatıyorum.
Sarman dedemin kedisi idi.
Yaşı tutanlar bilir o zamanda evler çoğunlukla ahşaptı.
Bu nedenle tahta kurusu ve fare , evlerde yoğunlukla bulunurdu.
Üsküdar’ da oturduğumuz ev dört katlı idi.
Üst iki katta ev sahibimiz otururdu alt iki katta ise biz.
Dedem Karaköy vapur iskelesinde Ada’ya gidenlerin yükünü taşımak için kurulmuş Akay Bölüğünün kesedarıydı.
Onlardan başka hiç kimse orada hamallık yapamazdı.
Bu gün şaşırılacak bir düzen mevcuttu.
Hamallar taşımada aldıkları paraların bir kuruşuna dokunmadan kesedara teslim ederdi.
Akşam kahvede oturulur toplanan paralar bölüşülürdü.
Hamallara bir pay verilirdi kesedara iki.
Başkan ise üç pay alırdı.
Dedem her akşam aynı vapurla Üsküdar’a dönerdi.
Sarman dedemin geliş saatinde evden çıkar kedi adımı ile yirmi dakika uzaklıktaki İskeleye gider , onu karşılar beraber eve dönerdi.
Yolunun üzerindeki balıkçılar çarşısında onu tanıyıp yemesi için balık verenlerin balığını kesinlikle yemezdi.
Cins bir kedi olduğu için hayatının sonunda evi terketti.
Öldükten sonra onu bir kaç ev uzakta bir başka evin çatı arasında buldular.
Vefa ve sevgi
Etrafınıza bir bakın
Toplumda Sarmanın ne kadar az sayıda olduğunu göreceksiniz.