Halep İşi Kebap, Can Bartu

Bu gün sabah namazından da erken uyandım. Kesin kararlıyım. Bu gün konudan ayrılmayacağım diyorum. Ancak kalktığımdan beri aklımda hep Aksarayda talebeyken yediğim  Halep İşi Kebap var. Servis Aksaraydan kalkıyor dedim ya. Aksaray lafı çağırışım yaptırmış herhalde.

Dün Fabrikamızın bahçesinden balık tutuluyordu demiştim. Ama beni çok ilgilendirmedi. Çünkü her gençte olduğu gibi bende de balık tutma isteği vardı. Ancak oltaya yem takmak konusunda çok kaabiliyetsizdim. Genelde taktığım yemler ya oltayı atarken kucağıma düşer veya olta denizin sağına giderken yem oltadan ayrılır başka maceralara yelken açardı. Bütün balıkçılık hayatım boyunca Amerikalı kuzenimle beraber tek 1 balık tuttuk. Onu tuttuğumuz gün balık o kadar boldu ki millet kıçınla balık tutuyordu. Biz de başkalarına rezil olmamak için tek balığımızı oltaya taktık her defasında ’ Hey maşallah balığa bak’ diyerek aynı balığı yeni tutmuş gibi yapıyorduk. Bu oyunu o kadar sevmiştikki karanlık olduğunu farkedince eve döndük bir de dayımdan sopa yedik.

Sabahları gene ilk iş olarak Dökümhaneye girerek işe başlıyorduk. Benim Milli basketçi olduğumu öğrenen Dökümhanedeki çalışanlar ’ Fenerbahçenin eski oyuncusu Ömer Urkon’ da burada mühendis olarak çalışıyor’ dediler. Kendisini isim olarak duymuştum.Can Bartu ile birlikte basketbolda Türkiyenin en iyi  iki kısa adamı olduğu söylenirdi. Ancak Fenerbahçedeki ayak oyunları nedeniyle ayrılmıştı. Benim ilk seyrettiğim maç olan 1959 yılındaki Avrupa Şampiyonasında da takımda idi. Fransız okulu mezunu olduğu için hem Fransızca hem de ingilizce bilen bir metalürji mühendisi idi. Vasıfları o günkü şirketimizdekilere göre biraz fazla idi. Kısa zaman sonra da ayrıldı gitti.

Hani araya parça koymayacaktın diyenlerinizi duyar gibiyim. Valla söz artık anı anlatacağız, Halep işi kebap ta yarınki yazıya kalsın. Ancak akıllarına soktuğum için bu gün gidip yemek isteyenler olabilir. Kesinlikle kuzu koldan yapılmış kuşbaşı etle olanını isteyiniz. Şiş köfteden de yapanlar var.

Dökümhaneden çıkıp ambarları da teftiş ettikten sonra artık diğer kısımları öğrenme zamanı gelmişti. Kısaca anlatayım. Şirketimizde dere kenarında düküm fabrikamız kara tarafında Pres Emaye Montaj Fabrikamız vardı. Temel Ürünlerimiz Fransız patentiyle üretilen Döküm Radyatör ve Alman Patentiyle üretilen Junker Ruh Fırınlardı. Genel Müdürlük binasından çıkınca soldan giderseniz Dökümhaneye sağdan giderseniz P.E.M fabrikasına girilirdi. P.E.M fabrikasında fırın parçası olan saç parçaların nasıl basıldığımı ,nasıl asit ile temizlenip emaye kaplandığını ve nasıl montaj yapılıp fırın haline getirildiğini gösteren çok uygun bir yerleşim vardı.

Junker Ruh, üzerinde 4 ocak olan ve geniş iç hacimli 2 tepsili fırınlardı. Şimdiki 2,5 gözlü set üstü ocak da üretirdik. Bir ara 3 gözlü fırın yaptık satmadı. Anlaşılan o zamanlarda insanlar fırının 4 gözünü de kullanacak imkanlara sahiptiler. Siz medya palavralarına ve siyasi söylemlere inanmayın. Bu gün insanlara bence 2 gözlü fırın yeter. Hele bizi fast food adı altında dengesiz ve obez bir toplum haline getiren bu dış güçler kimsenin dikkatini çekmeyen asıl kötülüğü sinsice yapıyorlar. Artık çocuklar bir ekmek arası ile gün geçirip aileleri ile birlikte yemek masasına oturmayıp hemen bilgisayarlarının başına dönüyorlar. Bütün ailenin masada yer aldığı akşam yemekleri ve hafta sonu kahvaltıları hayal ve mazi oldu.

Gördüğünüz gibi benim daldan dala atlamadan bir konuda yazı yazmam mümkün değil. Hiç sevmediğim bir laftır ama beni olduğum gibi kabul edeceksiniz.

Ben amatör bir yazan (yazar değil) olduğum için yazılarımın boyunu pek ayarlayamıyorum. Bazı yazılarım 55 bazı yazılarım 80 satır oluyor. Artık yazı boyunu 60-65 satırda tutmak istiyorum. Bunun için sevgili bayanların yün örerken ilmek saydığı gibi arada durup başa alıyor satır sayıyorum.Şu an 51 satır olmuş.

Bu gün size şirkette ilk Sendikal Olayla tanışmamı anlatacağım.

Şirketimiz sol eğimli sendikarın kalesi diye tanımlanıyor. Çok kuvvetli bir sendikal dayanışma var. Her bölümün Sendika Temsilcileri var. Ve onların üstünde de bir Baş Temsilci. Şirket Yetkilileri osuruktan bir sorun olmasın diye ellerinden geleni yapıyorlar. Özellikle ağır iş olarak kabul edilen Dökümhanede çalışanların karnı doysun diye işçiye yemek ekmek kısıtlaması yok . Her zaman çalışanların bir dilim ekmeği tek defada suyuna banıp yiyeceği sulu et yemekleri veriliyor . İşçi doymazsa tekrar sıraya girip bir daha yemek alabiliyor. Ama ne kadar özen gösterirseniz, eğer işin içinde kötü niyet varsa, bazı şeylerin önüne geçilmiyor. Kibar söylemle ’ Akacak kan damarda durmazmış’. Normal söylemle ’ Kısmetten çıkan götte pantalon durmazmış’

Bütün emeklere rağmen çalıştığım ilk hafta içinde ilk sendikal davranışa şahit oldum.

Yarın

Yorum yapın